Düşük Riskli Papiller Tiroid Karsinomunda Mikrodalga Ablasyon ve Cerrahi: Karşılaştırmalı Bir Çalışma

Papiller tiroid karsinomu (PTC), tiroid kanserlerinin en yaygın türü olup, tüm tiroid malignitelerinin %80-90’ını oluşturur. Son yıllarda, yüksek çözünürlüklü ultrasonun yaygın kullanımı sayesinde PTC teşhis oranı önemli ölçüde artmıştır; ancak, bu artışa rağmen mortalite oranları sabit kalmıştır. Geleneksel olarak, PTC tedavisi cerrahi yöntemlerle gerçekleştirilir, ancak cerrahi, hipotiroidizm, hipoparatiroidizm, rekürren laringeal sinir hasarı ve yara izi gibi komplikasyonlarla ilişkilendirilir ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Düşük riskli PTC hastaları için aktif izlem bir alternatif olarak ortaya çıksa da, bu yaklaşım psikolojik stres ve uzun süreli takip gereksinimi nedeniyle bazı hastalar için zorlayıcı olabilir. Bu bağlamda, minimal invaziv bir yöntem olan ultrason ve genetik rehberli mikrodalga ablasyon (MWA), düşük riskli PTC tedavisinde umut verici bir alternatif olarak dikkat çekmektedir (Siegel et al., 2024; Boucai et al., 2024).

Precision Clinical Medicine dergisinde 2025 yılında yayımlanan bir çalışma, Çin’deki Sun Yat-sen Memorial Hastanesi’nde düşük riskli PTC hastalarında MWA ve cerrahi tedavinin etkinlik ve prognozunu karşılaştırmıştır. Bu prospektif gözlemsel kohort çalışması, ultrason ve yeni nesil dizileme (NGS) teknolojilerini kullanarak hasta seçimini optimize etmiş ve MWA’nın cerrahiye kıyasla benzer etkinlik sunduğunu, ancak daha az komplikasyon, daha hızlı iyileşme ve daha düşük maliyet avantajları sağladığını göstermiştir (Yu et al., 2025).

Çalışmanın Amacı ve Yöntemi

Bu çalışma, düşük riskli PTC hastalarında ultrason ve genetik rehberli MWA’nın cerrahi tedaviye kıyasla etkinlik, güvenlik ve prognoz açısından nasıl bir performans sergilediğini değerlendirmeyi amaçlamıştır. Özellikle, genetik mutasyonların tedavi seçimindeki rolü ve düşük riskli hastaların belirlenmesindeki önemi vurgulanmıştır. Çalışma, Ocak 2022 ile Kasım 2024 tarihleri arasında Sun Yat-sen Memorial Hastanesi’nde gerçekleştirilmiş ve toplam 400 hasta taranmıştır. Katılım kriterlerini karşılayan 201 hasta çalışmaya dahil edilmiştir: 100 hasta MWA, 101 hasta ise cerrahi tedavi seçmiştir.

Katılım Kriterleri:

  • İnce iğne aspirasyon biyopsisi (FNAB) ile PTC tanısı doğrulanmış olması
  • NGS ile düşük riskli mutasyon tiplerinin doğrulanmış olması (örneğin, yalnızca BRAF V600E, RAS ailesi mutasyonları veya izole RET/PTC düzenlemeleri)
  • Metastaz bulunmaması (ultrason veya bilgisayarlı tomografi ile doğrulanmış)
  • Ciddi fonksiyonel hastalıkların (kalp yetmezliği, ciddi solunum hastalıkları veya böbrek yetmezliği) olmaması
  • Tam takip verilerinin mevcut olması

Düşük Riskli PTC Tanımı:

  • Maksimum tümör çapı ≤ 1 cm
  • Tek lezyon
  • Lokal veya uzak metastaz yok
  • Tiroid dışı dokulara invazyon yok
  • Vasküler invazyon yok
  • İnvaziv olmayan patolojik alt tip (örneğin, yüksek hücreli, kolumnar hücreli veya diffüz sklerozan varyantlar hariç)
  • Ergenlik döneminde baş-boyun radyoterapi öyküsü yok
  • Tiroid kanseri aile öyküsü yok

Hastalar, tedavi seçenekleri hakkında bilgilendirilmiş ve cerrahinin standart tedavi olduğu, MWA’nın ise rekürren PTC veya tespit edilemeyen lenf nodu metastazını önleyemeyebileceği vurgulanmıştır. Tedavi seçimi hastaların tercihine bırakılmıştır. Tüm hastalar, tedavi öncesi ultrason, kontrastlı ultrason (CEUS) ve NGS ile değerlendirilmiştir. Genetik testler, BRAF, RAS, RET, TERT, TP53, PIK3CA ve EIF1AX gibi genlerdeki mutasyonları kapsayan özelleştirilmiş bir tiroid kanseri gen paneli kullanılarak yapılmıştır (Yu et al., 2025).

Mikrodalga Ablasyon ve Cerrahi Prosedürler

Mikrodalga Ablasyon (MWA): MWA, deneyimli bir tiroid cerrahı tarafından ultrason rehberliğinde gerçekleştirilmiştir. Yüksek frekanslı (10-15 MHz) bir lineer dizi transdüser kullanılarak tümörün gerçek zamanlı görüntülenmesi sağlanmıştır. Lokal anestezi altında yapılan işlemde, tümörün çevresindeki yapılardan ayrılması için hidrodiseksiyon uygulanmış ve ECO-100A1 sistemi ile 30-45 W çıkış gücünde ablasyon yapılmıştır. İşlem, tümör ve çevresindeki tiroid dokusunun tamamen ablasyonunu hedeflemiş ve işlem sonrası CEUS ile tam ablasyon doğrulanmıştır. Ortalama ablasyon süresi 0,29 saat olarak kaydedilmiştir.

Cerrahi Tedavi: Cerrahi, açık veya endoskopik yöntemlerle, genellikle tek taraflı lobektomi ve istmus rezeksiyonu ile birlikte merkezi kompartman lenf nodu diseksiyonunu içermiştir. Ortalama cerrahi süresi 1,31 saat, ortalama kan kaybı ise 8,72 mL olarak raporlanmıştır. Cerrahi sonrası hastalar, tiroid hormon replasman tedavisi gerektirmiştir (Yu et al., 2025).

Sonuçlar: MWA ve Cerrahi Karşılaştırması

Çalışmanın medyan takip süresi 12 ay (11,50-11,51 ay) olup, ablasyon ve cerrahi grupları arasında hastalıksız sağkalım (DFS) açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır (HR 0,378, %95 CI 0,038-3,786, P=0,39). Ablasyon grubunda 3 hasta (%3), cerrahi grubunda ise 1 hasta (%1) hastalık progresyonu yaşamıştır (P=0,360). Ablasyon grubunda 2 hasta lokal nüks, 1 hasta ise yeni tümör gelişimi bildirirken, cerrahi grubunda sadece 1 hasta yeni tümör gelişimi raporlamıştır. Her iki grupta da servikal lenf nodu metastazı veya uzak metastaz gözlenmemiştir.

Genetik Profiller ve Prognoz: NGS sonuçları, her iki grupta da BRAF mutasyonlarının baskın olduğunu göstermiştir (%95 ablasyon, %91,09 cerrahi, P=0,186). RET mutasyonları cerrahi grubunda anlamlı derecede daha sık görülmüştür (P=0,031). Ablasyon grubunda nüks yaşayan iki hastanın her ikisi de BRAF mutasyonu taşımaktaydı; biri tek BRAF mutasyonu, diğeri ise BRAF ile birlikte ek mutasyonlar barındırıyordu. İlginç şekilde, ek mutasyonlara sahip hastanın DFS süresi daha uzun (18 ay) iken, tek BRAF mutasyonlu hastanın DFS’si daha kısa (6 ay) olmuştur. Bu, ek mutasyonların DFS üzerinde karmaşık bir etkiye sahip olabileceğini düşündürmektedir (Yu et al., 2025).

Komplikasyonlar ve Tedavi Değişkenleri:

  • Komplikasyon Oranları: Ablasyon grubunda komplikasyon gözlenmezken (%0), cerrahi grubunda komplikasyon oranı %26,73’tür. Cerrahi grupta en sık görülen komplikasyon, geçici hipoparatiroidizm (%18,8) olmuş, ayrıca postoperatif ateş (%1), servikal ağrı (%5) ve bulantı/kusma (%2) raporlanmıştır. Her iki grupta da kalıcı hipoparatiroidizm veya rekürren laringeal sinir hasarı görülmemiştir.
  • Hastane Yatış Süresi: Ablasyon grubunda hastalar aynı gün taburcu olurken (1,00 gün), cerrahi grupta ortalama yatış süresi 2,88 gündür (P<0,001).
  • Tedavi Maliyeti: Ablasyonun ortalama maliyeti 17.669,73 CNY iken, cerrahi maliyet 35.757,29 CNY olarak kaydedilmiştir (P<0,001).
  • Tiroid Fonksiyonu: Cerrahi grupta hastaların %68,3’ü levotiroksin tedavisi almış ve %31,7’sinde anormal tiroid hormon düzeyleri tespit edilmiştir. Ablasyon grubunda ise hastaların %93’ü normal tiroid fonksiyonunu korumuştur ve sadece %7’sinde hafif hormonal anormallikler gözlenmiştir.

Ablasyon Etkinliği: Ablasyon bölgesinin tam emilimi yaklaşık iki yıl sürmektedir. Çalışmada, ablasyon öncesi ortalama tümör hacmi 0,08 mL iken, son takipte ablasyon bölgesi hacmi 0,60 mL olarak ölçülmüştür. Bu artış, ablasyon sonrası inflamasyon, likefaksiyon ve fibrozis gibi süreçlerden kaynaklanmaktadır. Ancak, tüm hastalarda tam yanıt elde edilmiştir (Yu et al., 2025).

Tartışma: MWA’nın Avantajları ve Geleceği

Bu çalışma, düşük riskli PTC hastalarında MWA’nın cerrahiye kıyasla benzer etkinlik sunduğunu, ancak önemli avantajlar sağladığını göstermektedir. MWA, minimal invaziv bir yöntem olarak tiroid dokusuna daha az zarar verir, iyileşme süresini kısaltır, hastane yatış süresini azaltır ve tedavi maliyetlerini düşürür. Ayrıca, MWA sonrası hastaların tiroid hormon replasman tedavisine ihtiyaç duymaması, yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirir. Çalışma, özellikle BRAF ve RAS gibi düşük riskli genetik mutasyonlara sahip hastalar için MWA’nın güvenli ve etkili bir alternatif olduğunu vurgulamaktadır (Yan et al., 2023).

Genetik testlerin hasta seçimindeki rolü, bu çalışmanın en önemli yeniliklerinden biridir. NGS, BRAF V600E, RAS ve RET/PTC düzenlemeleri gibi düşük riskli mutasyonların tespitini sağlayarak, MWA için uygun hastaların belirlenmesinde kritik bir araç olmuştur. Yüksek riskli mutasyonlar (örneğin, TERT veya TP53 ile birlikte BRAF V600E) taşıyan hastalar çalışmadan dışlanmış, böylece tedavi sonuçları optimize edilmiştir. Bu yaklaşım, önceki çalışmalarda bildirilen daha yüksek nüks oranlarına (%5,8 Guo et al., %7,7 Yan et al.) kıyasla daha düşük nüks oranları elde edilmesini sağlamıştır (Guo et al., 2024; Yan et al., 2023).

MWA’nın tekrarlanabilirliği, özellikle yaşlı veya komorbiditeleri olan hastalarda önemli bir avantajdır. Nüks veya rezidüel tümörler, tekrar ablasyon ile kolayca tedavi edilebilir, bu da cerrahi tekrarlara kıyasla daha az invazivdir. Ayrıca, genetik tanı ve ablasyon teknolojilerindeki ilerlemeler, MWA’nın orta ve yüksek riskli PTC hastalarında da potansiyel bir tedavi seçeneği olabileceğini düşündürmektedir. Ancak, bu hasta gruplarında MWA’nın etkinliği ve güvenliği için daha fazla araştırma gerekmektedir (Yan et al., 2023).

Çalışmanın Sınırlamaları:

  • Tek merkezli bir çalışma olması ve nispeten küçük örneklem büyüklüğü, sonuçların genelleştirilebilirliğini sınırlayabilir.
  • Kısa takip süresi (12 ay), uzun vadeli nüks ve sağkalım sonuçlarının tam olarak değerlendirilmesini engellemiştir.
  • Yüksek riskli genetik mutasyonları olan hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir, bu nedenle MWA’nın bu popülasyondaki etkileri belirsizdir.

Gelecekte, daha büyük ölçekli, çok merkezli çalışmalar ve daha uzun takip süreleri, MWA’nın uzun vadeli sonuçlarını doğrulamak için gereklidir. Ayrıca, yapay zeka ve makine öğrenimi gibi teknolojilerin genetik profilleme ve görüntüleme verileriyle entegrasyonu, kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerini daha da optimize edebilir. Bu tür yenilikler, PTC tedavisinde hassas tıbbın rolünü güçlendirebilir ve gereksiz cerrahi müdahaleleri azaltarak hasta sağkalımını ve yaşam kalitesini artırabilir (Yu et al., 2025).

Sonuç

Bu çalışma, düşük riskli PTC hastalarında ultrason ve genetik rehberli MWA’nın, cerrahi tedaviye kıyasla benzer etkinlik sunduğunu, ancak daha az komplikasyon, daha hızlı iyileşme, daha kısa hastane yatış süresi ve daha düşük maliyet avantajları sağladığını göstermektedir. Genetik testlerin hasta seçiminde kullanılması, MWA’nın güvenliğini ve etkinliğini artırmış ve hassas tıp yaklaşımının önemini vurgulamıştır. Kısa vadeli sonuçlar umut verici olsa da, uzun vadeli etkinlik ve nüks oranlarını doğrulamak için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. MWA, düşük riskli PTC hastaları için güvenli ve etkili bir alternatif olarak öne çıkmakta ve tiroid kanseri tedavisinde yeni bir çağın kapılarını aralamaktadır.

Kaynaklar

  1. Yu, Y., Shen, Y., Tan, Y., et al. (2025). Ultrasound and Gene-Guided Microwave Ablation versus Surgery for Low-Risk Papillary Thyroid Carcinoma: A Prospective Observational Cohort Study. Precision Clinical Medicine, 8. https://doi.org/10.1093/pcmedi/pbaf009
  2. Siegel, R.L., Giaquinto, A.N., Jemal, A. (2024). Cancer statistics, 2024. CA Cancer J Clin, 74(1), 12-49. https://doi.org/10.3322/caac.21820
  3. Boucai, L., Zafereo, M., Cabanillas, M.E. (2024). Thyroid Cancer: A Review. JAMA, 331(5), 425-435. https://doi.org/10.1001/jama.2023.26348
  4. Guo, M.H., Dou, J.P., Zheng, L., et al. (2024). Ultrasound-guided microwave ablation versus surgery for solitary T1bN0M0 PTC: a prospective multicenter study. Eur Radiol, 34(1), 569-578. https://doi.org/10.1007/s00330-023-09908-2
  5. Yan, L., Li, X., Li, Y., et al. (2023). Comparison of ultrasound-guided, radiofrequency ablation versus thyroid lobectomy for T1bN0M0 Papillary Thyroid Carcinoma. Eur Radiol, 33(1), 730-740. https://doi.org/10.1007/s00330-022-08963-5
  6. Yan, L., Liu, Y., Li, W., et al. (2023). Long-term Outcomes of Ultrasound-guided Thermal Ablation for the Treatment of Solitary Low-risk Papillary Thyroid Microcarcinoma: A Multicenter Retrospective Study. Ann Surg, 277(5), 846-853. https://doi.org/10.1097/SLA.0000000000005800
  7. Yan, L., Li, Y., Li, X.Y., et al. (2023). Clinical outcomes of ultrasound-guided radiofrequency ablation for solitary T1N0M0 papillary thyroid carcinoma: A retrospective study with more than 5 years of follow-up. Cancer, 129(16), 2469-2478. https://doi.org/10.1002/cncr.34802

Yorum yapın